1 Aralık 1955, Montgomery, Alabama: Park banklarından, okul sıralarına, bekleme salonlarından, otobüs koltuklarına kadar siyahlarla beyazları ayıran çızgilerin yaşadığı, 'Amerikan Rüya'sının' herhangi bir kenti. Rose Parks: 42 yaşında, siyah, kadın. Montgomery'de yaşıyor. O gün, diğerlerinden hiçbir farkı olmayan o gün, bir alışveriş merkezindeki işinden çıkan ve belki de akşama ne pişireceğini düşünen Rose gelen ilk otobüse biniyor. Otobüsteki ön dört sıra beyazlara ayrılmış. Bu sıralar coğunlukla boş. Arka sıralar ise siyahların. Ve her zamanki gibi hıncahınç dolu. Ortada yer alan sıralarda ise bir beyaz gelip, yer talep etmedikce siyahlar da oturabiliyor. Ancak bir beyaz o ortadaki sıralarda bir yerde oturmak isterse, oturan siyahlar hemen bütün orta bölümü boşaltmak zorundalar. Böylece çizgiler de gayet açık korunmuş oluyor. /Işte o akşamüstü sadece bu orta bölümde yer bulan Rose, zaten bindiğinde orada oturmakta olan diğer siyahların yanına oturuyor. Ancak birkaç durak sonra otobüse bir beyaz biniyor. Sadece orta bölümde yer var. Diğer siyahlar her zaman yaptıkları gibi gibi sıraları boşaltıp, otobüsün arkasına doğru ilerlerlerken Rose yerinden kıpırdamıyor. Otobüs şöförü uyarıyor, bağırıyor ama 'Hayir,' diyor Rose, 'yorgunum ve ayakta gitmek istemiyorum!' Otobüs şöförü polis çağırmakla tehdit ediyor. Doğrudan şöför James Blake'in gözlerine bakıyor Rose. 'Çağırın,' diyor. 'Yerimden kalkmayacağım!'
Rose'un
o Aralık akşamı tutuklanmasıyla birlikte savaş sonrası Amerika'sının en uzun ve
en kitlesel yurttaş hareketinin ilk kıvılcımları birkaç gün içinde Alabama'yi
sararken, aynı günlerde Atlanta'da küçük
bir kilisenin vaizi, bir yil boyunca siyahların otobüslere binmediği ve
siyahlar için en azından görünen çizgilerin yasayla yokedildiği 'Montogomery
Otobüs Boykotu'nu' örgütlemeye girişiyor. 26 yasindaki bu genc rahibin adi
Martin Luther King.
Ve
bugün, yani tam 50 yıl sonra, Rose Parks'ın birgün, Alabama'da bir otobüste
tekrar tekrar aşağılanmayı reddederek yaktığı o küçük ateşin, sekiz yıl sonra 'Özgürlük
ve Eşitlik' isteyen bir yangına dönüşüp Washington'a yürüdüğü 28 Ağustos sabahında
Lincoln Anıti'nın önünden yüzbinlere seslenen o genç rahibin yükselen sesi hala
kulaklarımızda: 'I HAVE A DREAM'